Ne zoruma gidiyor biliyor musun ?
Sen den ayrılmak değil ne zoruma gidiyor biliyor musun ?
benden sonra lanet olası elini kim tutacak kim sevecek kim saracak seni ne zoruma gidiyor biliyor musun ?
Senden ayrılmak değil de o öpüp koklayamadığım kıyamadığım saçlarını kim elleyecek benim zoruma ne gidiyor biliyor musun senden ayrılmak değil de sana doya doya seni seviyorum diyemedim ya sana kim seni seviyorum diyecek.
Zoruma bu gidiyor kim tutabilir senin yerini kim sarabilir senin boşlukta olan yerini aklıma geliyor ilk tanıştığımız gün geliyor hatırlıyor musun ilk seni seviyorum dediğin günü ilk sen deniz gözlümsün dediğini hatırlı yomusun.
Ne zoruma gidiyor biliyor musun zamanı geçmişe döndüremiyorum ya zamanı geri çeviremiyorum ya yanıyor yüreğim.
Ne zoruma gidiyor biliyor musun dünyaları verdim dünyaları yıktım sana var ya ömrümü verdim
ne zoruma gidiyor biliyor musun anlamadın anlayamadın ya beni.
Ne Allah’a ne kadere isyan ettim ne sana nede sana olan sevgime söz geçirdim ne zoruma gidiyor biliyor musun ağlarken beni görmeliydin senin için defalarca kendimi yıprattığımı senin için var ya canımı tek kalemde vereceğimi anlamadın ya ne zoruma gidiyor biliyor musun sessizce bir yatakta sana sarılıp doya doya öpmeyi sana seni seviyorum demeyi sana canımsın diye inlemeyi diyemedim ya.
Lan bir kez ya bir kez gururunu ayaklarının altına alsaydın bir kezcik bana inan saydın sen aşkta gurur bilmezdin sen severdin sen bana kıyamazdın ne zoruma gidiyor biliyor musun bana canım demeni özledim bana senin için ölürüm demeni özledim bana var ya kızarken o bakışlarını özledim bana o ninniler anlatmanı bana ninni söylemeni özledim.
ne zoruma gidiyor sen biliyor musun hatırlıyor musun bir gün bana ne demiştin dünyaları yıkarım senin için senin için dağları delerim sen iste annemi dayımı saymaz yine gelirim ne zoruma gidiyor biliyor musun sen gelemedin ya sen benim olamadın ya sen sen canını canan’a veremedin ya zoruma gidiyor güzel kız sen benim olamadın ya.
Ne zoruma gidiyor biliyor musun bak zaman ne çabuk geçi yo ne sen varsın ne ben zaman var ya öyle bir geçi yo ki ne zoruma gidiyor sen biliyor musun seni unutamadığım sen Allah’ada mı inanmıyorsun ne zoruma gidiyor bili yomusun seni çok özledim seni seviyorum diyemedim ya yanıyorum.
Birgün Seni Sevdiğimi Anlarsın |
Uykuların kaçar geceleri
Bir türlü sabah olmayı bilmez
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar, ne yastık
Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın
Onun unutamadığın hayali
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine
Sevmek neymiş birgün anlarsın
Birgün anlarsın aslında herşeyin boş olduğunu
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin
Gün gelir de sesini bir kerecik duymak için
Vurursun başını soğuk taş duvarlara
Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
Duyarsın ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın
Sevmek neymiş birgün anlarsın
Birgün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
Niçin yaratıldığını
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
Uzun uzun seyredersin de aynalarda güzelliğini
Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın
Dolar gözlerin için burkulur
Sevmek neymiş birgün anlarsın
Birgün anlarsın sevilen dudakların
Sevilen gözlerin erişilmezliğini
O hiç beklenmeyen saat geldi mi
Düşer saçların önüne ama bembeyaz
Uzanır gökyüzüne ellerin
Ama çaresiz, ama yorgun, ama bitkin
Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın
Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı
Sevmek neymiş birgün anlarsın
Birgün anlarsın hayal kurmayı
Beklemeyi
Ümit etmeyi
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi
Lanet edersin yaşadığına
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
Zaman bir çiçek gibi büyür kabrimde kendiliğinden
Bir gün seni sevdiğimi anlarsın |
GİDECEKSİN
Simdi sen gideceksin ve ben arkandan bakakalacağım, Dur! diyemeyeceğim. Sesim çıkmayacak, susuşlarımda saklı kalacak duygularım. Ne kötü..... Söz geçiremeyeceğim göz yaslarıma akacak. Saklayacağım görmeyesin diye, beceremeyeceğim. "Ağlama" diyeceksin bana, seni dinlemeyeceğim. içimde biriken ne varsa gözlerimden taşacak dışarıya. Dokunmak isteyeceksin, basımı geri çekeceğim öfkeyle. Kızgınım gidisine. çünkü öfken bir dağ gibi büyük. Ne varsa hayata dair alıp götürüyorsun benden farkında olmadan. Yada farkındasın ama değilmiş gibi davranıyorsun. Sen kendi yolunu çiziyorsun simdi ve doğru bildiğini yapıyorsun. Bense binlerce yanlısın ortasında tek başıma yım. Oysa beklediğim sevgiliydin sen. Yorgun günlerden damıtılmış, kimliksiz sevdalardan süzülmüş, aşkımın tek sahibi. Sanki seni aramıştım yıllarca da ararken aşk niyetine yabancı kollarda uyumuştum. Bu yüzden kimse kandırmadı beni, dindirmedi aşka susamışlığım ı. Hep eksikti, hep yarim. Ne yazık ki "bu kez tamam" dediğimde de yarim kaldığını görüyorum. Belki de sevmeyi beceremiyorum ben............
Öyle ya deli sevdalar bana göre değil belki de. Dümdüz, heyecansız, içimdeki kuşlar kanat çırpmadan ve tutkuyu kanımda hissetmeden yasamalıyım aşkı. Buna aşk denirse tabi......... Bu yarim kalmışlık duygusu yok olur mu o zaman peki sen biliyor musun bu acıya katlanmanın ilacını? Bu yürek sancısını ne dindirecek? Bu geceler nasıl geç çek ? Söyle yar içimi kor gibi yakan bu ateş nasıl sönecek?
Acelen var biliyorum. Gideceksin, yaşanmamış zamanlar’ı da beraberinde götüreceksin. Bunu hiç istemiyorum, ne berbat bir duygu bu..... İstemediğim bir şeyi yasıyorum ve buna engel olamıyorum. Benden bağımsız gelişiyor her şey. Çarpmanın etkisiz elemanı gibiyim. Yada bir savaş filminin daha ilk karesinde atılan ilk kursunla düşüp ölen ve bir daha da hiç görünmeyen figüran......
Hadi git, bu yol senin yolun. Dilediğince özgür at adımlarını. Kendin için iyi olanı yapıyorsun ya ne önemi var gerisinin. Yasadığımız kısa günlerin anısına sığınır, atlatmaya çalışırım bu acıyı. Sensiz olmaktan daha kötü ne olabilir ki bu hayatta? Bir tek seni kaybetmekten korkuyordum, onu da yasadim zaten.....
Hadi git, merak etme yasayacağım. Sensiz olsam da bu sevdayı yaşatacağım
Söylenemeyen |
Ben, sana ne söyleyebildim ki bunca zamandır? ..
Yağmur bırakmadan geçen bulutlar gibiydi zihnimdeki düşünceler;
dilime düşmeyen, sözcüklere dönüşmeyen! ..
Ben, sana ne söyleyebildim ki bunca zamandır? ..
Her zaman fazla oldu söyleyemediklerim, söyleyebildiklerimden! ..
Her zaman; bir bilinmez lisandaki çözülmez şiirleri koklayıp, hissettirmeye çalıştım sana...
Her zaman biraz daha zaman kolladım seslenmek için sana, ve her zaman hayıflandım;
Ben, sana ne söyleyebildim ki bunca zamandır? ..
Kendi karanlığında; güneşe görünmek için karar veren bir tohum gibiydim...
Zordu çıkmak gömüldüğüm çamurdan;
Ama güzeldi!..
Sen güzeldin ve ben, güzelleşiyordum seni düşündüğümde!..
Kendi karanlığında; güneşe görünmeye karar verip yeşillerini giyen bir tohum gibiydim...
Boyutları değişiyordu hayatımın...
Yani, değiştiren sendin boyutlarını hayatımın; büyüyordum, gelişiyordum, genişliyordum...
Söyleyebildiklerimden çoktu her zaman, söyleyemediklerim; bu yüzden kelimelerimin arası açılıyordu!..
Sığdıramadığım her duygu; iki kelimemin arasındaki boşlukta gizli...
O yüzden, yazdıkça parmaklarım,,, ve işte yine o yüzden söyledikçe dilim topallıyor!..
Toparlayamıyorum zihnimi...
Seni özlüyor, ve terliyorum özledikçe;
Seni koklamak için...
İçimdesin! |
Aşk Budur! |
Öyle tesadüfler vardır ya: Bir otobüs durağında poşetlerle beklerken, rastlaşırsınız aniden...
"Bu o..." diye içiniz titrer. Bir zamanlar yüreğinizi yakan aşık, sarkmış göbeği, ağarmış saçlarıyla karşınızdadır... İki elinde iki çocuk...
- Nasılsın?
- İyiyim... Ya sen?...
- Kızın amma da büyümüş... Benim de var 10 yaşında...
- Annen, baban?..
- Babamı kaybettik. Annem hasta...
- Mutlu musun?
Sessizlik...
- Telefonumu vereyim, ararsın belki...
İki yanakta iki masum buse; biri eski sevgiliye, diğeri onunla birlikte yitip giden maziye...
"- Kimdi o amca anne?.."
Yüreğinizde belli belirsiz bir iç çekme ve aklınızda hınzır bir soru işareti:
"Acaba?.."
*****
Aliye ile Ramazan' in aşk hikayesinde buna benzer bir hüzün gizliydi. Gerçi öyküleri, önce hakli olarak bir "tip rezaleti" olarak yansıdı Milliyet' in manşetine...
Ancak Ayşegül Aydoğan' ın haberi en az ilki kadar hazindi: Polis memuru Ramazan Bey, öğretmen Aliye Hanım'a 1954'te Karabük'te evlenme teklif etmiş. Annesine bakmak zorunda olduğundan kabul edememiş Aliye... Bir başkasıyla evlenmiş Ramazan... Üç çocuğu olmuş, ancak Aliye' yi hep aklında, göğsünde saklamış.
Gün gelmiş, eşi göğüs kanserine yenik düşmüş. Ailesi "3 çocukla bir başına bas edemezsin, evlen" diye tutturmuş. O da "Yıllar önce bir sevgilim vardı, evlenirsem onunla evlenirim" demiş.
17 yıl sonra gençliğinin Karabük' üne dönmüş ve Aliye'nin peşine düşmüş. Öğretmenlik yaptığı okulda bulmuş onu... Müdürün odasında beklemeye koyulmuş. Aliye odaya girip de eski aşkını karşısında görünce şaşkınlıktan dışarı kaçmış. 17 yıl önceki teklifi yinelemiş Ramazan:
"- Evet" demiş bu kez Aliye öğretmen...
28 yıl evli kalmışlar. İkinci baharı yaşamışlar. Malum, ikinci bahar, "son" bahardır. Orada aşk, hayatla cilveleşmekten çok, hayat denilen çileyi birlikte göğüslemektir.
71 yıllık yorgun kalbi teklemiş bir gün Aliye'nin... Ramazan bir ambulansla hastaneye yetiştirmiş eşini... Kabul etmemişler, paraları yok diye... Sonra bir başkasına... Yine ret... Aliye Hanım ölümün eşiğinde duyuyormuş Ramazan Bey' in çırpınışlarını; "Allah'ım bunlar ne yapıyor" diye ürperiyormuş. Ramazan Bey "ilk göz ağrım gidiyor" diye sızlanıyormuş için için...
"Ona bir şey olursa ben ne yaparım?.."
Sonunda Ramazan Bey'in yeğenlerinin parasıyla bir özel hastaneye yatırabilmişler. Sağ eli sımsıkı eşinin avucunda...
"İlk bahar"da çoğunlukla imkansızlıktır aşkı filizleyen, besleyen; "son bahar"daysa fedakarlık...
Bütün Dünya dergisinde vardı; çocuklara "Aşk nedir" diye sormuşlar. Söyle demiş afacanlardan biri:
"Anneannem sırtından hasta olmuştu. Eğilemediği için ayaklarına oje süremiyordu. Dedem devamlı elleri titremesine rağmen ananemin ayaklarına oje sürüyordu. Bence aşk budur." |
Adını Bilmeden Sevdim |
Ben, seni; adını bilmeden sevdim. Ve, “var”lığınla gülüşünü...
Ben seni, yaşını bilmeden, gözünü-kaşını bilmeden sevdim.
Ve, “yar”lığa süzülüşünü.
Ben seni, sesini duymadan sevdim...
Ve duymadan nefesini.
Ben seni adını bilmeden sevdim...
Ama; sevdim!..
Üşüyüşünü sevdim...
Üşüyüşünü sevdim onüçüncü ayın ilk günü;
“Gel, ısıt” deyişini!..
Bekleyişini sevdim beşinci mevsimin gün bitimlerinde, bilerek gelmeyeceğimi...
Akşam alacalarının gönlüne yürüyüşünü sevdim...
Ve, kıpırtısız, karanlığa gömülüşünü sevdim.
Bir de;
“Gel, ışıt” deyişini!..
Ben seni, adını bilmeden sevdim.
İhtiyacım... Cevabım...
İsimler koydum sana; bahar yelim, çiçek tarlam... Gökkuşağım, ışığım... Kuşkanadım, pembe rüyam, çiy tanem...
Seni, adını bilmeden sevince öğrendim; seni sevmek için gerekmiyordu ismini bilmem...
...Sevdim işte!
Ben, seni; yaşını bilmeden sevdim... Yani bilmeden sevdim deden yaşında mıyım, torununla akran mı!
Ben seni, gözünü-kaşını bilmeden sevdim.
Ben seni, sesini duymadan sevdim.
Ve hatta öğrenmeye korkarken, bilmeye kıyamazken seni...
...seni sevdim.
Seni sevdim.
İçime salıncaklar kurdum gönlümün ipleriyle...
Oturdun, sallayamadım; dokunurum diye korkumdan!
Dolaştın boynuma bir sarmaşık gibi; okşayamadım.
...Koklayamadım!
Dalgalarını taramamış olan parmaklarım yabancı saçlarına...
Ve hâlâ bilmiyorum, gözlerin ne renk?.. Hangi yıldızlar mahpus içinde?
Ve ben sana hâlâ seni sevdiğimi söyleyemedim!..
Ama ben seni; adını bilmeden, yaşını bilmeden... Yüzünü bilmeden, sesini bilmeden...
...seni bilmeden sevdim.
Seni, “bilmeden” sevdim!
Senin olmadığın ve benim olmadığım bir sokaktaki köşebaşında çarpıştı duygularımız!
Döküldü içindekiler ve döküldü içimdekiler...
Sen yoktun orda ve ben de yoktum;
Ama sevda vardı!
Ve, ben; seni adını bilmeden sevdim |
Ben Yandım |
Hangi dilde ağlıyorsa insan
İşte ana dilidir ayrılmanın
Her sokağa şifa niyetine bir açlık
Güzereş kardaşlık bilinen en büyük uzaklık
Hep acıların kuranderinde sevgili bir yoksulluk
Kitapların arasında dolanmış ve
Sahte fikirlerle dolandırılmış donatılmış aklanmış yeşermiş
Ve gri demirli bir yatılı okulda uzun uzun
Kimsesiz kimsesiz ağlamış
Uykusunda adın çağırmış
Nöbetlerde edebiyat sohbetlerde bir yarışma kavgası
Fikirden fikire sıratlar geçilmiş
Ne murat suyu kan aksın isterim
Ne şiirinden vazgeçerim kavganın
Mesleğim göze almaktır
Kalabalığa faydanın bedelini
Öderim sağdan soldan aldığımla
Sözlerimden başka vasiyetim ve servetim yoktur.
Her beladan bir alıntıyla kurtulurdum
İlla ki adını hatırlardım lazım olanın
Bir siverek acısı aslında sevdiğim
Bir mezopotarnyalı kederi
Asur'un ninova'nın kehaneti....
Kalbim kül oldu
Eski bir kütüphane yangınında
Ben yandım.
Kimi cüret etsem sevmeye
Kendime küçük geldim
Zayıf kaldım
He murathan esir düştüm
Sefil oldum.
Acılarım hep tavsiyedir
Çok sevdiğim bir şairden
Yok bire yok
"ne etsek olmuyor"un ranza arkadaşıyım
Bilinen en uzak yatılı bölge okulundan
Ben bıraktım siz konuşun,
Yoruldum ben siz koşun.
Iskartaya ayırın beni
Bütün ayrılıklardan.....
Küsmedim kardayım yediğim dayaktan
Şimdi yalnız, şan saman kağıt kokulu günlerde
Türkçeye çeviriyorum ayrılık acısını
Beni bırakın
Ben meçhul oldum
Gizli özneyim
Vatansız cümlelerde
Ben yandım.
Kalbim kül oldu
Eski bir kütüphane yangınında. |